16 Ekim 2014 Perşembe

Güneydoğu'yu keşfim - Diyarbakır


Nihayet çok görmek istememe rağmen bir türlü yolumu düşüremediğim Güneydoğu Anadolu'ya bayram tatili bahanesiyle gittim gezdim gördüm. :) Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Adıyaman ve Gaziantep'ten oluşan ufak bir Gap turu yaptım. İyi ki de yaptım. Bu gezide beklediğimden de fazlasını buldum çünkü..



                                                                  Dicle Nehri

Herşey bir sabah erkenden Diyarbakır'a uçuşumla başladı. İlk durağımız Tarihi Hasanpaşa Hanı idi. Bu şehri kahvaltısıyla hatırlamama neden olacak harika bir kahvaltı yaptık burada. Sahanda kavurmalı yumurtasıyla, ballı kaymağıyla, nefis böğürtlen reçeliyle kaç çeşit olduğunu sayamadığım rengarenk bir masa kurdular. Eğer yolunuz düşerse kahvaltıyı mutlaka burada yapın derim. 


Diyarbakır

                                                       Hasanpaşa Hanı Kapısı


Diyarbakır

                                                         Tarihi Hasanpaşa Hanı

Diyarbakır

                                                      
Ardından hemen yolun karşısındaki Ulu Camii'yi ziyaret ediyoruz. Kilise olarak inşa edilip 639 yılında camiye çevrilen Ulu Camii, Anadolu'nun en eski camisi olarak da bilinir.


Anadolu'nun En Eski Camii



                                                                 Ulu Camii

Anadolu'nun En Eski Camii


Caminin avlusunda özçekim yaptığım 83 yaşındaki Ahmet Dede ile biraz sohbet ediyoruz. İstanbul'dan geldiğimi öğrenince İstanbul'daki askerlik anılarını anlatmaya başlıyor :)





Şehirde dolaşırken şehri çevreleyen Diyarbakır surları bir an olsun peşinizi bırakmıyor. Bunun nedeni ise Çin Seddi'nden sonra dünyanın en uzun surları olmasından. 5,5 km uzunluğundaki, 7-8 metre yüksekliğindeki surların tarihi binlerce yıl önceye dayanıyor.




Diyarbakır

                                                           Diyarbakır Surları

 Eski bir türküde de adı geçen ''Mardin Kapı'' bu surların Mardin'e bakan kapısının adıdır aslında.



                                                                Mardin Kapı

82 adet burcun en büyük ve en eskisi olan Keçi Burcu'ndan Hevsel Bahçeleri'ne bir bakış attıktan sonra yola devam ediyoruz.



Diyarbakır Hevsel Bahçeleri

                                                       Hevsel Bahçeleri

17 Eylül 2014 Çarşamba

Bu dünyaya gezmeye geldim, eşi dostu görmeye geldim..


Geçtiğimiz bayramı çok sevdiğim Antalya'da geçirmeye karar verip biletlere bakarken otobüs yolculuğu yapmanın da keyifli olabileceğini düşünürken aklım neredeydi acaba? Bayram trafiğiyle birlikte yaklaşık 18 saat süren bir yolculukla başladı benim tatilim. Sanmayın ki bundan yakınıyorum, konu tatil olunca herşeyden keyif alabilen bir yapım var neyseki.. Ne de olsa seyahat etmek, yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler keşfetmek ve onları fotoğraflamak benim hayatımın anlamı diyebilirim. ''Bu dünyaya gezmeye geldim, eşi dostu görmeye geldim''. İşte budur benim mottom :)


                                                                       Konyaaltı Plajı
                                             

Antalya'nın en sevdiğim özelliklerinden biri de çok fazla seçeneğin olması. İster Konyaaltı'na plaja git, ister bir arabaya atlayıp çevredeki antik kentleri ya da şelaleleri gez, istersen tekneyle koyları gez.. Keyfine göre..




Kaleiçi Marina


                                                                         Yivli Minare


Her zaman birkaç farklı şeyi birleştirebildiğim tatilleri seviyorum. Sadece deniz tatili bana göre değil. Mutlaka yeni bir yerler keşfetmeli ve bol bol fotoğraf çekmeliyim.







Düden Şelalesi'nin çağlayarak Akdeniz'e dökülmesi gerçekten çok etkileyici. Şelalenin Aşağı Düden denilen bölümü ve aynı zamanda Düden Park olarak da geçiyor burası. 


                                                                   Düden Park
                                                   

Kaleiçi'nin dar sokaklarını, eski evlerini ve heryeri saran çiçeklerini hep sevmişimdir. Fotoğraflamadan da duramadım tabii..











Bu kadar özgür ve güzel kediyi birarada görmemiştim daha önce. Sanırım Antalya kedileri en canayakın ve insanlara alışkın kediler. Ayrıca çok güzel poz da veriyorlar :)







Gezmeli tozmalı günler diliyorum :)



5 Ağustos 2014 Salı

Boğaziçi, Lokma, Quantum Love


Bayram tatili geçip gitti ve tabii ki yine yetmedi.. Tatil ile ilgili yazım daha sonra gelecek ancak bayram öncesi bir türlü fırsat bulup yazıp paylaşamadığım başka şeyler var. Önceki haftasonu İstanbul'a misafir olarak gelen yağmur tabii ki beni evde tutup şehrin tadını çıkartmamı engelleyemedi. Yaz yağmuru altında Boğaz'da yapılan yürüyüşün keyfi de bir başkaydı doğrusu. Arkadaşlarla yapılan plan doğrultusunda önce Arnavutköy'de buluşup Baltalimanı'na kadar bazen yağmurla bazen güneşle yürüdük. Acıkan karnımızı doyurmak için de Rumelihisarı'ndaki Lokma'ya gittik. Lokma'nın o bölgedeki diğer mekanlara göre daha yüksekte olup trafik engeli olmadan boğazı alabildiğine görmesi onu daha cazip kılıyor. Ayrıca tahıllı salatası da fena değil. Gerçi haftasonu boş masa bulması pek de olası değil.



Yağmur altında Boğaziçi



Sonrasında birden sinemaya gitmeye karar verip kendimizi Beyoğlu'nda buluyoruz. Her ne kadar her AVM'de konforlu sinema salonları olsa da yine de benim için sinema demek Beyoğlu demek.




İngilizce adı ''Quantum Love'' olan başrollerini Sophie Marceau ve François Cluzet 'in paylaştığı romantik bir Fransız filmini tercih ediyoruz. Bir partide tanışıp ilk görüşte birbirlerine aşık olan evli ve 3 çocuk babası Pierre ve yeni boşanmış 3 çocuk annesi Elsa'nın hikayesi.. Eğer Fransız filmlerinden hoşlanmıyorsanız ya da sıkıcı buluyorsanız bu film fikrinizi değiştirebilir. Bugüne kadar izlediğim en keyifli Fransız filmi diyebilirim. Özellikle 40'li yaşlarına gelmiş bu iki oyuncunun muhteşem oyunculuklarına hayran kaldım. Karakterlerin birbirlerine olan aşklarını ve bu aşkın imkansızlığını öyle hissettirdiler ki...




Keyifle kalın..


9 Temmuz 2014 Çarşamba

Japon Bahçesi



 Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul'daki aşırı rüzgar kendimi deniz, kum, güneş üçlüsüne bırakmamı engelleyince ben de kendimi Baltalimanı'ndaki Japon Bahçesi'ne attım. Japon Bahçesi İstanbul'un Japon kardeş şehri Shimonoseki tarafından kardeşliğin 30. Yılı şerefine yaptırılıp bize hediye edilmiş. Japonya'ya özgü ağaçlar, minyatür şelale, tahta köprü, gölet ve lotus çiçekleri... Çağlayarak akan suyun yanında gözümü kapatıp biraz meditasyon yaptığımda yenilenmiştim. Japon bahçelerinin en önemli özelliği ayak bastığınız an nerede olduğunuzu unutuyorsunuz ve çıktığınızda ruhunuz yenilenmiş oluyor. 



Gölet



Lotus


Minyatür Şelale


Japon bahçeleriyle ilk tanışmam birkaç yıl önce 1 yıl kadar yaşadığım Taşkent'te olmuştu. Şehrin ortasında yapay bir gölün etrafında küçük bir cennet gibiydi. En güzel yanlarından biri ise serbestçe dolaşan çeşit çeşit hayvanlardı ve ben özellikle tavuskuşlarına bayılmıştım



Hici ile Taşkent Japon Bahçesi'nde


 Baltalimanı'ndaki Japon Bahçesi'nin en büyük eksiklerinden biri alanının çok küçük olması, canlı hayvanların olmayışı ve şehrin ortasında böylesine turist çekebilecek bir yerin tuvaletinin bozuk olmasıydı. Girişin ücretsiz olmasının da bir anlamı kalmıyor bana kalırsa. Özellikle Taşkent'teki deneyimimden sonra beklentilerimi karşılamasa da yine de iyi ki bir Japon Bahçesi var İstanbul'da diyorum. Benim gibi fotoğraf meraklısıysanız özellikle bahar aylarında kiraz çiçekleri açtığında gitmenizi öneririm. Ben de öyle yapacağım :)






Eğer İstanbul'un karmaşasında biraz sakinlik, dinginlik ve huzur ararsanız tek yapmanız gereken yolunuzu Japon Bahçesi'ne düşürmek.

Keyifle kalın...


25 Haziran 2014 Çarşamba

Polenezköy Nam-ı Diğer Adampol


Yaz geldi, havalar ısındı ama ben daha deniz, havuz sezonunu açamadım. Ama yine de bu sıcaklarda haftasonu İstanbul dışına çıkmak iyi oluyor. O yüzden Pazar günü kuzenlerle Polonezköy'e gittik. Kiraz reçeli ve özel böreğiyle güzel bir kahvaltı yapmak için Stella'yı tercih ediyoruz her zamanki gibi. 

Stella'nın en güzel tarafı geniş arazisi içinde doğayla başbaşa bir gün geçirebiliyorsunuz. Elma, erik ve kirazları ağaçların dallarından koparıp yiyebilir, hamaklarda yayılıp tüm gün kitap okuyabilir, salıncakta sallanıp çocukluğunuza dönebilir ya da orman içinde yürüyüşe çıkıp kahvaltıda yediklerinizi eritebilirsiniz :)

Orman içinde, temiz hava, bol güneş şeklinde harika bir Pazar geçirdim. Bol bol enerji depoladım  ve Stella'dan birkaç da fotoğraf getirdim.



Stella



Değirmen
                                                                       





Elma Ağacı


                                                                       

             Keyifle kalın...


21 Haziran 2014 Cumartesi

Girizgah

Başlangıçlar hem heyecanlı, hem de zor olur. Blog yazmaya başlamak da benim için böyle oldu. Çok ama çok uzun zamandır aklımda olup bir türlü hayata geçiremediğim bir şeydi. Yıllardır çektiğim fotoğraflarımı, gezdiğim ülkeleri, gördüğüm, okuduğum, izlediğim, deneyimlediğim, bana mutluluk veren her ne varsa paylaşmak. 

      Doğanın dönüm noktalarından biri olan yılın en uzun gününü seçmem bir tesadüf mü bilemiyorum tabii ama bildiğim yeni başlangıçlar her zaman iyidir.